'Türkleri Avusturya'ya kabul etmedik, bizzat biz davet ettik'
Ünlü avukat DR. GEORG ZANGER ile çifte vatandaşlık, yabancı düşmanlığı, İslamofobi, popülizm ve sağcı partiler ile Avusturya siyasetinin hazırlattırdığı „İslam“ araştırması konularında sohbet ettik. Cevaplar oldukça cesur, hayret verici ve ikna ediciydi. İşte o röportaj!
AVUSTURYA
17.09.2017, 14:39 17.09.2017, 16:15
Kaddafi Kaya

Für Deutsch : „Eine Menschengruppe kann nicht für die Politik im Herkunftsland verantwortlich gemacht werden!“
Haber Journal: Bazı ülkeler çifte vatandaşlığa izin veriyor, başka bazıları vermiyor. Son zamanlarda bu konu çok tartışılıyor. Bu konuda sizin düşünceniz nedir?
Çifte vatandaşlıktan doğan tehlike veya bu meseleden korkulmasının nedeni nedir? İnanıyorum ki öyle bir noktaya geldik ki, çifte vatandaşlığın yasaklanmasının pek de doğal sayılamayacağını söyleyebiliriz. Avusturya’da da durum hep böyle değildi. İdari nedenlerle bu durum bazı avantajlar bile sağlayabilir. Bu konu insanların bir ülkede bir arada yaşamalarını çok fazla etkileyecek bir mesele değil. İkincisi, insanların köken aldıkları ülkeye duygusal bir bağ ile bağlı olmalarını anlayışla karşılıyorum. Ancak şunu da belirtmeliyim ki ben Avusturyalı bir hukuk adamı olarak bu ülkenin yasalarına bağlıyım. Eğer çifte vatandaşlığı yasaklarsak, buna istisnasız HERKES uymak zorundadır. Ancak özellikle belirtmek gerekir ki bu tartışma tesadüfen ortaya çıkmamıştır. Eskiden bu durum hiç kimseyi rahatsız etmiyordu ve tartışma, gerçekte tamamen dayanaksız olarak sığınmacılar tartışmasından yola çıkan ve Avusturya’daki yabancılara yönelik artan gerginliğin bir yansıması olarak ortaya çıkan siyasi durumla alakalıdır. Ayrıca bu, Türkiye’nin Avusturya’ya daha az sığınmacı gelmesi için önlem almayı kabul ettiği ve fiilen sağladığı bir döneme denk gelmektedir. Siyasilerimizden duruş sergilemeleri talep edilmektedir. Örneğin ben Sayın Kurz daha çok Polonya ve Macaristan konusunda konuşsa memnun olacağım. Ben apolitik değilim, bunu yapsa sevineceğim. Ancak başka bir ülkenin devlet başkanını eleştirdiğim vakit haddimi aşmamam gerekir ve bu ulusa mensup olup uzun yıllardır ülkemizde yaşayan tüm insanları bu siyasi söylem ya da tepkiye alet edemem. Nitekim bu insanların bir suçu yok. Türkiye Erdoğan’dan önce de var oldu ve bu insanlar buraya Erdoğan’dan önce geldi. Daha sonra ona sempati duymuş ya da duymamışlarsa bu da onların özgür siyasi düşünceleri ve bunu ifade etmek en doğal haklarıdır. Benim de hoşuma gitmeyen yeterince siyasi düşünce ifadesi mevcut. FPÖ ve benzerlerinin söylemleri gibi… İşte demokrasi tam da budur. Peter Pilz elindeki boş kağıtları sallayarak ortalığı ayağa kaldırdığında ve “Listeler elimde ve hangi Avusturya Türkü’nün çifte vatandaş olduğunu biliyorum” dediğinde aslında bildiği hiçbir şey yoktu. Yaptığı tek şey dev bir insan avı, şüphecilik ve belirsizlik dalgasına yol açmak olmuştur. Hem de Avusturya toplumunun kurulmasına çok büyük katkısı olan bir halk kesimine karşı… Hakikat şu ki biz bu insanları buraya kabul etmedik, bilakis bizzat davet ettik. Kurz dün başka konuşuyordu, bugün bambaşka şeyler söylüyor. Kurz’un bu değişimi salt ikbâl kaygısındandır. Burada yurttaşların çıkarları kesinlikle söz konusu değil ve bütün bu baş örtüsü tartışmasını duymaktan da usandık. Gelmişsin, kadınların ne yapıp yapamayacağına dair özgür seçim haklarını ellerinden almaya kalkıyorsun. Bunu yaparken de “Baş örtüsü takmaları için kendilerine para ödeniyor” gibi garip masallarla geleceksin. Burada, “bu adamın kafasından ne geçiyor?” diye düşünmeden edemiyorum.
Medyanın genellikle Türk vatandaşlığından bahsettiğini görüyoruz. Ancak “Standard” gazetesinde yer alan ve MA 35 Müdürü Werner Sedlak’ın demeçlerine yer verilen bir haberde, ABD, Kanada ve Rusya’nın da vatandaşları hakkında bilgi vermediği kaydedilmişti. Medyada Türk çifte vatandaşlıklardan bu toplum kesiminin daha kalabalık olmasından dolayı mı bahsediliyor, yoksa bunun başka nedenleri mi var?
İnanıyorum ki bu konu çok katmanlı. Öncelikle inanıyorum ki kişisel verilerin korunmasına dair düzenlemeler dünyanın her yerinde, tüm devletler tarafında suç kabul edilen bir fiil işlenmesi durumu hariç kişiye özel olan verileri korur. Bu arada ABD ve Rusya gibi hiçbir koşul altında bilgi vermeyen devletler de var. Ancak bu devletlerin çıkarları bir ceza davası açılmasını gerektirdiğinde durum değişir. Eğer Türkiye belli bir durumda kendi vatandaşları ya da Türk kökenli Avusturya vatandaşları açısından bazı sakıncaların doğabileceğinden endişe duyarsa bilgi vermeyeceklerdir. Zaten neden versinler ki? Erdoğan’ın siyasetini eleştiren biri olarak bu duruma her zaman vurgu yapıyorum, ancak bunlar birbirinden tamamen farklı meseleler. Ayrıca yasal olarak buna hakkı olan birçok Türk vatandaşının çifte vatandaş olduğunu da bilmek zorundayız. Bunlardan bir grup, geldikleri gibi Türk vatandaşlığından çıkarılmayanlar, diğeri ise burada doğmuş olanlar. İşte bunlar arasında yer alan ve oluşan siyasi tartışma ortamında takibata uğrama endişesiyle karşı karşıya bırakılan bir kesim var. İnsanlar, hatta çifte vatandaş olmayanlar dahi, resmi bir makama çağrıldıkları için endişeye kapılıyorlar. Bu çok rahatsız edici bir durum. Ben olsam çifte vatandaşlara çağrıda bulunur ve vatandaşlıktan birinden çıkmalarını isterdim. Böylece oluşan nefret ortamı dağılacak ve insanların korkuları ortadan kalkacaktır. Ancak, Strache ile Kurz arasında artık fark kalmayacak kadar sağ cenaha yanaşılması gerektiği düşüncesi şaşırtıcı.
Avrupa genelinde özellikle 2014-2015 yıllarında sağcı partilerin oy oranında büyük bir artış olduğu görülüyor. Aynı zamanda pek çok ırkçı saldırıya şahit oluyoruz. Siyasilerin bu saldırılar karşısında doğru tepkiyi gösterdiklerine inanıyor musunuz?
Benim derdim demokratik bir toplumda mümkün olduğunca özgür yaşayabilmek. Yurttaşlarımın, komşularımın veya yabancıların kısıtlanması benim için kabul edilmez bir durum. Şu bir gerçek ki, Avrupa’da, yayılmaya devam eden ve sığınmacılar sorunu gibi özel bir meseleyi kullanarak, bugün olduğu gibi her sığınmacının otomatik olarak şüpheli durumuna sokulduğu bir korku senaryosu yaratan bir dizi aşırı sağcı parti ve hareket var. Kaldı ki şimdi diğer yabancılar da aynı konuma düşürülüyor. Yabancı gibi görünmeleri bile yeterli. Şimdi de iğrenç bir şekilde, aslında kısa süre önceye kadar pek çok ülke ve pek çok bölgede mutat olan giysiler üzerinden insanların dış görünüşüne saldırmaya başladılar. Baş örtüsünden söz ediyorum. İnsanlara baş örtüsünü yasaklama fikrini anlamıyorum. Ayrıca tartışma haddinden fazla abartıldı. Tüm hayatım boyunca Viyana’da belki toplam 25 çarşaflı kadına rastladım. Dolayısıyla konu oldukça anlamsız ve abartılıyor. Diğer bir meseleyse Burkini’yi (Haşema ya da tesettür mayo olarak da biliniyor) tartışmaya açmak. Denize girmenin başka şeklinin söz konusu dahi olmadığı başka dinler de var. Ortodoks Museviler de asla çıplak olarak ya da bikini ve benzerleri ile suya girmez. Şimdi birden, daha önce umurlarında olmayan kadın hakları, baş örtüsü söz konusu olunca akıllarına geldi. Bütün bunlar artık katlanılmaz bir nefret söylemi haline geldi. Ayrımcılık ve insan düşmanlığı işte tam da böyle yaratılır. Tarihten hiç ders çıkarmıyoruz.
Siyasetçilerin popülist söylemlerini sürdürmesi durumunda meselenin daha tehlikeli bir boyut kazanacağını düşünüyor musunuz?
Şüphesiz mesele daha tehlikeli bir hal alacaktır. Nitekim insanların sınıflara ayrılması aşamasına geldik bile. Öyle ki insanlar yaşamaya değer olanlar ve yaşamaya değer olmayanlar şeklinde ayrılıyor. Aynı hafta içinde havadan bir bombardıman sonucu 40 kişilik bir ailenin tamamı hayatını kaybederken biz, Paris veya Brüksel’de gerçekleşen, muhakkak tasvip etmediğimiz ve şiddetle kınadığımız ve dört veya yedi veya sekiz kişinin hayatını kaybettiği bir terör saldırısı nedeniyle bütün ulusu yürüyüşe geçiriyoruz. Ki orada gerçekleşen olayın münferit bir olay olmadığını, her gün aynı şekilde birçok insanın öldüğünü de görmek zorundayız. Sadece buradan yola çıkarak bile, nihayetinde „iyi“ ve „kötü“ şeklinde ayrımın yaşandığı bir toplum haline geldiğimizi anlamamız mümkün.
Türk kökenli Avusturyalılar’ın oranı çok yüksek. Bu insanlar 50 yılı aşkın zamandır Avusturya’ya çok büyük hizmet verdi. Onların şimdi bu şekilde muamele görmesini doğru buluyor musunuz?
Eskiden kültürleri ve yardımseverliklerinden büyük haz duyardık. İşlettikleri manavlara severek giderdik. Öncelikle belirtmek gerekir ki, dünya yüzünde hiçbir insan onursuz muamelesi görmeyi hakketmez. Kanımca her şeyden önce bir grup, anavatanlarında izlenmekte olan siyasetten sorumlu tutulamaz. İkincisi bireylerin yaptıklarına değil, kökenlerine göre değerlendirilmesini ve bu nedenle ayrıma tabi tutulmasını katiyen doğru bulmuyorum.
„İslam Araştırması’nın, Müslümanları seçim malzemesi yapmak için manipüle edildiğini düşünüyor musunuz?
Sayın Aslan eskiden böyle değildi. Bu şekilde daha fazla ilgi çekeceğini idrak ettiğinde şüphesiz bencilliğine yenik düştü. Ancak daha henüz Kurz kendisini kullanmadan gerçekleşen ilk dönüşünün ardından da Müslüman temsilciler tarafından büyük eleştiriler aldığını çok iyi biliyorum. Söz konusu araştırmanın ona yaptırılacağı gün gibi ortadaydı. Ben de bilirkişi olarak görev yapıyorum ve bir bilirkişi raporu hazırladığımda, benden bilirkişi raporunu talep eden tarafın görüşlerini, gerçeğe aykırı bir rapor hazırlamadan, bilimsel veriler ışığında savunup savunamayacağıma bakarım. Şüphesiz yoruma açık bazı alanlar bulunmaktadır. Bundan sonra olanları çok garipsiyorum. Şöyle ki; bilirkişi raporu zaten halihazırda raporu talep eden tarafın menfaatlerine azami düzeyde uygun şekilde yazıldığı halde, rapor yine de bilahare manipüle edilmiştir. Falter gazetesi bu konuyu iyice araştırıp belgeledi. Durum ortaya çıkınca ikircikli açıklamalar yaptı. Ben de bilirkişi olduğumdan bu işin nasıl yürüdüğünü iyi biliyorum. Eğer birisi raporda bir değişiklik talep ediyorsa kendisinden talebini bana yazılı şekilde vermesini isterim. Bu talepleri seve seve gözden geçiririm ve geri gönderirim. Ancak burada Sayın Aslan’ın bizzat işlem yaptığı ne bir e-posta var, ne de düzeltme notları… Sayın Aslan’ın iddia ettiği gibi değişiklikleri tamamen telefon yoluyla öğrendiği hususunda kendisine inanmıyorum.
Bu durumda bir istifa gerekli mi?
Kanımca Sayın Kurz’un istifa etmesi için bir neden olarak, para karşılığı başörtüsü takma iddiası bile tek başına yeterli. Bu o kadar absürt ki…
Haber Journal: Bazı ülkeler çifte vatandaşlığa izin veriyor, başka bazıları vermiyor. Son zamanlarda bu konu çok tartışılıyor. Bu konuda sizin düşünceniz nedir?
Çifte vatandaşlıktan doğan tehlike veya bu meseleden korkulmasının nedeni nedir? İnanıyorum ki öyle bir noktaya geldik ki, çifte vatandaşlığın yasaklanmasının pek de doğal sayılamayacağını söyleyebiliriz. Avusturya’da da durum hep böyle değildi. İdari nedenlerle bu durum bazı avantajlar bile sağlayabilir. Bu konu insanların bir ülkede bir arada yaşamalarını çok fazla etkileyecek bir mesele değil. İkincisi, insanların köken aldıkları ülkeye duygusal bir bağ ile bağlı olmalarını anlayışla karşılıyorum. Ancak şunu da belirtmeliyim ki ben Avusturyalı bir hukuk adamı olarak bu ülkenin yasalarına bağlıyım. Eğer çifte vatandaşlığı yasaklarsak, buna istisnasız HERKES uymak zorundadır. Ancak özellikle belirtmek gerekir ki bu tartışma tesadüfen ortaya çıkmamıştır. Eskiden bu durum hiç kimseyi rahatsız etmiyordu ve tartışma, gerçekte tamamen dayanaksız olarak sığınmacılar tartışmasından yola çıkan ve Avusturya’daki yabancılara yönelik artan gerginliğin bir yansıması olarak ortaya çıkan siyasi durumla alakalıdır. Ayrıca bu, Türkiye’nin Avusturya’ya daha az sığınmacı gelmesi için önlem almayı kabul ettiği ve fiilen sağladığı bir döneme denk gelmektedir. Siyasilerimizden duruş sergilemeleri talep edilmektedir. Örneğin ben Sayın Kurz daha çok Polonya ve Macaristan konusunda konuşsa memnun olacağım. Ben apolitik değilim, bunu yapsa sevineceğim. Ancak başka bir ülkenin devlet başkanını eleştirdiğim vakit haddimi aşmamam gerekir ve bu ulusa mensup olup uzun yıllardır ülkemizde yaşayan tüm insanları bu siyasi söylem ya da tepkiye alet edemem. Nitekim bu insanların bir suçu yok. Türkiye Erdoğan’dan önce de var oldu ve bu insanlar buraya Erdoğan’dan önce geldi. Daha sonra ona sempati duymuş ya da duymamışlarsa bu da onların özgür siyasi düşünceleri ve bunu ifade etmek en doğal haklarıdır. Benim de hoşuma gitmeyen yeterince siyasi düşünce ifadesi mevcut. FPÖ ve benzerlerinin söylemleri gibi… İşte demokrasi tam da budur. Peter Pilz elindeki boş kağıtları sallayarak ortalığı ayağa kaldırdığında ve “Listeler elimde ve hangi Avusturya Türkü’nün çifte vatandaş olduğunu biliyorum” dediğinde aslında bildiği hiçbir şey yoktu. Yaptığı tek şey dev bir insan avı, şüphecilik ve belirsizlik dalgasına yol açmak olmuştur. Hem de Avusturya toplumunun kurulmasına çok büyük katkısı olan bir halk kesimine karşı… Hakikat şu ki biz bu insanları buraya kabul etmedik, bilakis bizzat davet ettik. Kurz dün başka konuşuyordu, bugün bambaşka şeyler söylüyor. Kurz’un bu değişimi salt ikbâl kaygısındandır. Burada yurttaşların çıkarları kesinlikle söz konusu değil ve bütün bu baş örtüsü tartışmasını duymaktan da usandık. Gelmişsin, kadınların ne yapıp yapamayacağına dair özgür seçim haklarını ellerinden almaya kalkıyorsun. Bunu yaparken de “Baş örtüsü takmaları için kendilerine para ödeniyor” gibi garip masallarla geleceksin. Burada, “bu adamın kafasından ne geçiyor?” diye düşünmeden edemiyorum.
Medyanın genellikle Türk vatandaşlığından bahsettiğini görüyoruz. Ancak “Standard” gazetesinde yer alan ve MA 35 Müdürü Werner Sedlak’ın demeçlerine yer verilen bir haberde, ABD, Kanada ve Rusya’nın da vatandaşları hakkında bilgi vermediği kaydedilmişti. Medyada Türk çifte vatandaşlıklardan bu toplum kesiminin daha kalabalık olmasından dolayı mı bahsediliyor, yoksa bunun başka nedenleri mi var?
İnanıyorum ki bu konu çok katmanlı. Öncelikle inanıyorum ki kişisel verilerin korunmasına dair düzenlemeler dünyanın her yerinde, tüm devletler tarafında suç kabul edilen bir fiil işlenmesi durumu hariç kişiye özel olan verileri korur. Bu arada ABD ve Rusya gibi hiçbir koşul altında bilgi vermeyen devletler de var. Ancak bu devletlerin çıkarları bir ceza davası açılmasını gerektirdiğinde durum değişir. Eğer Türkiye belli bir durumda kendi vatandaşları ya da Türk kökenli Avusturya vatandaşları açısından bazı sakıncaların doğabileceğinden endişe duyarsa bilgi vermeyeceklerdir. Zaten neden versinler ki? Erdoğan’ın siyasetini eleştiren biri olarak bu duruma her zaman vurgu yapıyorum, ancak bunlar birbirinden tamamen farklı meseleler. Ayrıca yasal olarak buna hakkı olan birçok Türk vatandaşının çifte vatandaş olduğunu da bilmek zorundayız. Bunlardan bir grup, geldikleri gibi Türk vatandaşlığından çıkarılmayanlar, diğeri ise burada doğmuş olanlar. İşte bunlar arasında yer alan ve oluşan siyasi tartışma ortamında takibata uğrama endişesiyle karşı karşıya bırakılan bir kesim var. İnsanlar, hatta çifte vatandaş olmayanlar dahi, resmi bir makama çağrıldıkları için endişeye kapılıyorlar. Bu çok rahatsız edici bir durum. Ben olsam çifte vatandaşlara çağrıda bulunur ve vatandaşlıktan birinden çıkmalarını isterdim. Böylece oluşan nefret ortamı dağılacak ve insanların korkuları ortadan kalkacaktır. Ancak, Strache ile Kurz arasında artık fark kalmayacak kadar sağ cenaha yanaşılması gerektiği düşüncesi şaşırtıcı.
Avrupa genelinde özellikle 2014-2015 yıllarında sağcı partilerin oy oranında büyük bir artış olduğu görülüyor. Aynı zamanda pek çok ırkçı saldırıya şahit oluyoruz. Siyasilerin bu saldırılar karşısında doğru tepkiyi gösterdiklerine inanıyor musunuz?
Benim derdim demokratik bir toplumda mümkün olduğunca özgür yaşayabilmek. Yurttaşlarımın, komşularımın veya yabancıların kısıtlanması benim için kabul edilmez bir durum. Şu bir gerçek ki, Avrupa’da, yayılmaya devam eden ve sığınmacılar sorunu gibi özel bir meseleyi kullanarak, bugün olduğu gibi her sığınmacının otomatik olarak şüpheli durumuna sokulduğu bir korku senaryosu yaratan bir dizi aşırı sağcı parti ve hareket var. Kaldı ki şimdi diğer yabancılar da aynı konuma düşürülüyor. Yabancı gibi görünmeleri bile yeterli. Şimdi de iğrenç bir şekilde, aslında kısa süre önceye kadar pek çok ülke ve pek çok bölgede mutat olan giysiler üzerinden insanların dış görünüşüne saldırmaya başladılar. Baş örtüsünden söz ediyorum. İnsanlara baş örtüsünü yasaklama fikrini anlamıyorum. Ayrıca tartışma haddinden fazla abartıldı. Tüm hayatım boyunca Viyana’da belki toplam 25 çarşaflı kadına rastladım. Dolayısıyla konu oldukça anlamsız ve abartılıyor. Diğer bir meseleyse Burkini’yi (Haşema ya da tesettür mayo olarak da biliniyor) tartışmaya açmak. Denize girmenin başka şeklinin söz konusu dahi olmadığı başka dinler de var. Ortodoks Museviler de asla çıplak olarak ya da bikini ve benzerleri ile suya girmez. Şimdi birden, daha önce umurlarında olmayan kadın hakları, baş örtüsü söz konusu olunca akıllarına geldi. Bütün bunlar artık katlanılmaz bir nefret söylemi haline geldi. Ayrımcılık ve insan düşmanlığı işte tam da böyle yaratılır. Tarihten hiç ders çıkarmıyoruz.
Siyasetçilerin popülist söylemlerini sürdürmesi durumunda meselenin daha tehlikeli bir boyut kazanacağını düşünüyor musunuz?
Şüphesiz mesele daha tehlikeli bir hal alacaktır. Nitekim insanların sınıflara ayrılması aşamasına geldik bile. Öyle ki insanlar yaşamaya değer olanlar ve yaşamaya değer olmayanlar şeklinde ayrılıyor. Aynı hafta içinde havadan bir bombardıman sonucu 40 kişilik bir ailenin tamamı hayatını kaybederken biz, Paris veya Brüksel’de gerçekleşen, muhakkak tasvip etmediğimiz ve şiddetle kınadığımız ve dört veya yedi veya sekiz kişinin hayatını kaybettiği bir terör saldırısı nedeniyle bütün ulusu yürüyüşe geçiriyoruz. Ki orada gerçekleşen olayın münferit bir olay olmadığını, her gün aynı şekilde birçok insanın öldüğünü de görmek zorundayız. Sadece buradan yola çıkarak bile, nihayetinde „iyi“ ve „kötü“ şeklinde ayrımın yaşandığı bir toplum haline geldiğimizi anlamamız mümkün.
Türk kökenli Avusturyalılar’ın oranı çok yüksek. Bu insanlar 50 yılı aşkın zamandır Avusturya’ya çok büyük hizmet verdi. Onların şimdi bu şekilde muamele görmesini doğru buluyor musunuz?
Eskiden kültürleri ve yardımseverliklerinden büyük haz duyardık. İşlettikleri manavlara severek giderdik. Öncelikle belirtmek gerekir ki, dünya yüzünde hiçbir insan onursuz muamelesi görmeyi hakketmez. Kanımca her şeyden önce bir grup, anavatanlarında izlenmekte olan siyasetten sorumlu tutulamaz. İkincisi bireylerin yaptıklarına değil, kökenlerine göre değerlendirilmesini ve bu nedenle ayrıma tabi tutulmasını katiyen doğru bulmuyorum.
„İslam Araştırması’nın, Müslümanları seçim malzemesi yapmak için manipüle edildiğini düşünüyor musunuz?
Sayın Aslan eskiden böyle değildi. Bu şekilde daha fazla ilgi çekeceğini idrak ettiğinde şüphesiz bencilliğine yenik düştü. Ancak daha henüz Kurz kendisini kullanmadan gerçekleşen ilk dönüşünün ardından da Müslüman temsilciler tarafından büyük eleştiriler aldığını çok iyi biliyorum. Söz konusu araştırmanın ona yaptırılacağı gün gibi ortadaydı. Ben de bilirkişi olarak görev yapıyorum ve bir bilirkişi raporu hazırladığımda, benden bilirkişi raporunu talep eden tarafın görüşlerini, gerçeğe aykırı bir rapor hazırlamadan, bilimsel veriler ışığında savunup savunamayacağıma bakarım. Şüphesiz yoruma açık bazı alanlar bulunmaktadır. Bundan sonra olanları çok garipsiyorum. Şöyle ki; bilirkişi raporu zaten halihazırda raporu talep eden tarafın menfaatlerine azami düzeyde uygun şekilde yazıldığı halde, rapor yine de bilahare manipüle edilmiştir. Falter gazetesi bu konuyu iyice araştırıp belgeledi. Durum ortaya çıkınca ikircikli açıklamalar yaptı. Ben de bilirkişi olduğumdan bu işin nasıl yürüdüğünü iyi biliyorum. Eğer birisi raporda bir değişiklik talep ediyorsa kendisinden talebini bana yazılı şekilde vermesini isterim. Bu talepleri seve seve gözden geçiririm ve geri gönderirim. Ancak burada Sayın Aslan’ın bizzat işlem yaptığı ne bir e-posta var, ne de düzeltme notları… Sayın Aslan’ın iddia ettiği gibi değişiklikleri tamamen telefon yoluyla öğrendiği hususunda kendisine inanmıyorum.
Bu durumda bir istifa gerekli mi?
Kanımca Sayın Kurz’un istifa etmesi için bir neden olarak, para karşılığı başörtüsü takma iddiası bile tek başına yeterli. Bu o kadar absürt ki…
