"Avusturya'nın tek taraflı yaklaşımı acı verici"

Avusturya’nın önceki Cumhurbaşkanı Heinz Fischer, İsrail bayrağına başbakanlık ve dışişleri bakanlığı binalarında yer verilmesini eleştirerek, "Güçlü bir Avrupa barış girişimi için müttefikler aramak ve barışa yönelik adımlar için siyasi, ekonomik ve ahlaki temeller üzerinde çalışmak, bayrak çekmekten daha iyi olurdu." ifadesini kullandı.

AVUSTURYA 19.05.2021, 16:39 19.05.2021, 17:58 Kaddafi Kaya
"Avusturya'nın tek taraflı yaklaşımı acı verici"
© AA/Arşiv

VİYANA (HJ) Fischer, Wiener Zeitung gazetesine yazdığı makalede, Başbakan Sebastian Kurz yönetiminin devlet dairlerinde İsrail bayrağına yer vermesine ilişkin görüşünü paylaştı.

İşte o makale:

Avrupa’da güçlü bir barış girişimi için müttefikler aramak ve barış yönünde atılacak adımlar için gerekli siyasi, ekonomik ve ahlaki altyapının oluşması için çabalamak, Şansölyelik binasına İsrail bayrağı dikmekten daha iyi olurdu.

Her türlü Yahudi düşmanlığına karşı nefretim kelimenin tam anlamıyla mukadderatın eseridir. Dedem Jakob Fischer Yahudi idi. Bu durum, Nasyonal-Sosyalist iktidar döneminde babamın ve tüm ailemin üzerinde büyük olumsuzluklar yarattı. Lise ve üniversite arkadaşlarımın birçoğu da ebeveynleri Nasyonal-Sosyalist iktidar döneminde göç etmek zorunda bırakılan (bunu başarabilen) ve Yahudi düşmanlığına karşı nefretimi paylaşan genç insanlar olmuştur. Bir Yahudi ve sosyal demokrat olan babası 1938 baharında Avusturya’nın Almanya tarafından ilhakından hemen sonra önce Dachau, sonra Buchenwald toplama kampına gönderilmiş ve Wannsee Konferansı’ndan hemen önce vize alarak İsveç’e göç edebilmiş olan Eşim Margit, savaş yıllarında Stockholm’de sürgünde dünyaya geldi.

Arkadaşım Ferdinand Lacina 1960’lı yılların başında bana o zamanların Ticaret Yüksek Okulu’nda görevli olan Taras Borodajkewycz adlı bir profesörün dersinde aldığı notları okumam için verdiğinde, derin bir Yahudi düşmanlığıyla bezenmiş içerik karşısında büyük bir öfke duymuştum. Bunun üzerine bu öğretim görevlisini ağır şekilde eleştiren pek çok makale yazmış ve sıcak bir tartışmanın ortaya çıkmasına neden olmuştum; ki bu tartışma esnasında da hatırı sayılır miktarda Yahudi düşmanlığı ortaya dökülmüştü. O günlerde İsrail’in Viyana’daki büyükelçisi olan Nathan Peled benimle iletişime geçerek, duruşum nedeniyle bana teşekkürlerini iletmişti. Böylece onunla dostane bir ilişki kurduk ve kısa süre sonra İsrail’e geri çağrıldığında beni, kendisini ve ailesini memleketi olan Kibbuz Sarid’de ziyaret etmem ve İsrail’i daha yakından tanımam için davet etmişti.

- Birçok Filistinlinin çaresizliği

1963 yazının sonlarında okuldan bir arkadaşımla birlikte, yanımıza bir de çadır alarak, arabayla Viyana’dan Antalya’ya, oradan gemiyle Hayfa’ya ve oradan da birkaç hafta kaldığım Kibbuz Sarid’e doğru yola çıktık. Orada sadece Kibbuz hayatını tanıma fırsatı bulmadım, İsrail’i de sevdim. Ancak Bruno Kreisky sayesinde, Ortadoğu’daki karmaşık durumun bir başka yönüyle tanıştım. O da dünyanın bu kısmında birçok Filistinlinin içinde bulunduğu zor ve hatta çaresiz durum idi. Yahudi Milleti’nin başına gelen trajedinin Avrupa’nın bilincine derin bir şekilde kazındığı inkar edilemez. Ancak aynı şekilde, Filistinlilerin yaşadıkları zorluklar, onların kaderi ve sorunları hakkında da çok az şey bildiğimiz de bir gerçek.

Geçtiğimiz yıllarda pek çok kez Batı Şeria’da ve Ramallah’ta bulundum ve Lübnan’daki Filistin mülteci kamplarını gezdim. Mevcut durum ilgilileri için onur kırıcı ve kabul edilemez olmanın yanında aynı zamanda neredeyse umutsuz. Bunun yanında İsrail siyaseti, uluslararası hukuka dayalı ve her iki taraf için kabul edilebilir samimi bir çözüm bulma çabasından giderek uzaklaşıyor.

İsrail’in Filistin topraklarındaki yerleşim birimi kurma faaliyetleri yasadışı ve iki devletli çözümün altyapısını yok etmeye yöneliktir. Benim sıkça kafama takılan soru, bu kadar zulme maruz kalmış bir halk nasıl olur da yıllardır iktidarda olan şimdiki Benjamin Netanjahu hükümetinin Filistinlilere yaptıklarını başka bir halka yapar? İsrail siyaseti, bir zamanlar Nelson Mandela’nın ikna edici bir şekilde mücadele ettiği zihniyete adım adım yaklaşmıyor mu?

- Ortadoğu’daki çatışma sadece bir terörizm meselesi değil

Bir kısım Filistinlinin bu şartlar altında, karşılarındaki ezici güce karşı koyabilmek için şiddete ve teröre başvurduğu inkar edilemez. İsrail devletinin elbette Gazze şeridinden gelen saldırılara karşı kendini savunma ve halkını koruma hakkı bulunmaktadır. Ancak burada mesele insan hayatı olduğundan, bu savunma orantılı olmak durumundadır. Filistinli bir çocuk ve annenin hayatı İsrailli bir çocuk ve anneden daha az değerli değil. Ceza hukukunda meşru müdafaa sınırının aşılması olarak tabir edilen bir kavram var. Öldürülen Filistinli çocuk ve annelerin sayısının İsrail tarafında ölenlerin sayısının on katından fazla olduğunu görüp onaylarcasına sessiz kalamaz ve üstüne üstlük İsrail bayrağını Avusturya Şansölyelik binasına dikemezsiniz.

Netanjahu’nun dış siyaseti iç siyasete ve iç siyaseti dış siyasete alet ettiğini hepimiz biliyoruz. İşte tam da bu yüzden bilhassa tarafsız bir devlet olan Avusturya’nın bu trajik çatışmada tek taraflılık ortaya koymasını acı verici buluyorum. Bu hareketi savunmak için terörizme karşı tarafsız kalınamayacağı öne sürülüyor. İki kültür ve iki ulus arasında 70 yıldan uzun süredir var olan, karmaşık ve çok yönlü bu çatışmayı, Filistinliler ile Ortadoğu’nun en büyük askeri gücü arasında yaşanan ve sürekli biçimde kah askeri olarak, kah başkaca silahlarla yürütülen bu savaşı sadece bir terörizm meselesine mi indirgeyip Avusturya’nın tarafsız konumunu ve her iki taraf için adil bir muhatap olma şansını (ki halihazırda oldukça zayıflamış) yitirmesine mi neden olmalıyız?

Avrupa’da güçlü bir barış girişimi için müttefikler aramak ve barış yönünde atılacak adımlar için gerekli siyasi, ekonomik ve ahlaki altyapının oluşması için çabalamak, Şansölyelik binasına İsrail bayrağı dikmekten daha iyi olurdu. Çatışma taraflarından birinin bayrağını bu şekilde göstere göstere dikme meselesinin, böyle hassas durumlarda şüphesiz yerinde olacağı üzere ve daha önceki vakalarda vuku bulduğu gibi, (Şansölyelik, Cumhurbaşkanlığı ve Meclis arasında koordinasyonu sağlamak üzere) geniş bir siyasi platformda tartışılıp tartışılmadığı konusu bilgim dahilinde değil.

Tartışmaya katkımın yanlış tarafların (da) desteğini alması muhtemel. Bunu engelleyemem. Ancak Ortadoğu sorununun, düzeni tesis etmek için Gazze’yi bombalayarak yok edilmesi gereken terörist ve kötü insanların tek taraflı fiil ve saldırıları meselesi olduğuna dair efsaneyi yıkabilmek için buna göz yummamız gerekiyor. Burada söz konusu olan, kadim ve köklü bir geçmişe sahip iki halk arasındaki acı ve trajik çatışmadır.

Amerika Birleşik Devletleri’nde yeni bir başkan seçilmiş olmasıyla birlikte belki Avrupa’nın tam da şimdi, çatışmanın her iki tarafı için yapıcı adımlar atma konusunda yeni bir şansı doğmaktadır. Böylece İsrail’e karşı tarihi sorumluluğumuzu, Filistin halkının insan hakları konusundaki sorumluluğumuz ile dengelememiz veya en azından bu yönde ilk adımları atmamız biraz daha kolay olabilir. Ortak hedefimiz bu olabilir ve olmalıdır!

KAYNAK: https://www.wienerzeitung.at/meinung/gastkommentare/2104456-Einseitigkeit-auf-dem-Dach-des-Kanzleramts.html

Yorumlar (0)