Avusturya'da aşırı sağ ile kadınlar mücadele edecek

Avusturya’da 2017’de düzenlenen yerel seçimlerin sonucunda sağ popülist Halk Partisi (ÖVP) ve aşırı sağcı Özgürlük Partisi (FPÖ) koalisyon hükümetinin kurulmasının ardından geçen bir yıllık süreçte, aktif siyasi söylemi ve alternatif yaklaşımlarıyla bilinen iki siyasi figür politik arenadan çekildi.

AVUSTURYA 01.12.2018, 19:20 02.12.2018, 07:58 Kaddafi Kaya
Avusturya'da aşırı sağ ile kadınlar mücadele edecek
© © Parlamentsdirektion / PHOTO SIMONIS

Haber Analiz - Kaddafi Kaya

VİYANA (HJ) - 2012’de Yeni Avusturya Partisi (NEOS) kurucu genel başkanı olarak siyasette tanınmaya başlanan Matthias Strolz, yeni kurulmuş bir parti ile girdiği bütün seçimlerde oy oranını arttırırken, aynı zamanda henüz göreve başlamış aşırı sağcı hükümete yönelik eleştiri ve çıkışlarıyla dikkati çeken bir isimdi.

-Parlak siyasetçinin ani istifası
NEOS partisinin meclise verdiği soru önergeleri başta olmak üzere, Strolz’un Başbakan Sebastian Kurz’un göç politikalarına ilişkin sert eleştirileri aşırı sağcı koalisyonu ciddi oranda zorluyordu.

Hem yaşı hem de siyasi kariyeri en azından parti başkanı olarak çok yeni olan bu parlak siyasetçinin ansızın aldığı siyaseti bırakma kararı ülkede ilgili ilgisiz, seven sevmeyen herkes tarafından şaşkınlıkla karşılandı.

-Bir sonraki seçimlerde Başbakan olması beklenirken istifa etti
Avusturya henüz bu istifaya kendini alıştırmamaışken, kısa bir süre sonra ana muhalefet Sosyal Demokrat Parti (SPÖ) Genel Başkanı ve eski Başbakan Christian Kern’in önce parti başkalığını bırakarak, Avrupa Parlamentosunda (AP) partisinin liste başı adayı olacağını duyurması, daha sonra siyasi kariyerine son verdiğini açıklaması ülke gündemine bomba gibi düştü.

Her ne kadar aktif siyasi geçmişi çok yeni olsa da Kern, disiplinli yapısı, seçmenle kurduğu samimi diyalog, kısa başbakanlık süresince özellikle ekonomi alanında attığı başarılı adımlar sayesinde yalnız partisinin düşmekte olan oy oranlarını kurtarmakla kalmadı aynı zamanda rakiplerinin de taktirini kazandı.

Nüfusun yüzde 25’ini göçmenlerin oluşturduğu Avusturya’da birlikte yaşamı önceleyen, çeşitlilikleri zenginlik olarak gören ve farklı yaşam ve düşünce yapılarına saygı gösteren bir çok kişinin bir sonraki seçimlerde kesin başbakan olacak gözüyle baktığı Kern’in istifası, kimsenin beklemediği bir çok kişiyi hayal kırıklığına uğratan bir gelişme oldu.

Bu iki beklenmeyen hareketlilik, sanki gizli bir el aşırı sağcı hükümetin ömrünü uzatmak için en güçlü rakipleri bir bir ortadan kaldırıyor yorumlarına neden oldu.

Kern’i istifa etmeye yönelten nedenler her ne kadar tam anlamıyla bilinmese de, “siyasetteki küçük oyun ve entrikaların kendisini çok yorduğunu ve artık bu oyunu oynamak istemediğini” açıklaması, akıllara çeşitli soruları getirdi.

- SPÖ’deki kokuşmuşluk, aşırı sağ eğilimi tetikledi
Ülkenin devlet politikalarını temelden sarsacak şekilde kararlar alan, toplumu bir kaç oy için kamplaştırmadan çekinmeyen  ve nefret söylemi üzerinden nemalanan bir koalisyon karşısında hissedilir siyasi muhalefet yapmak yerine özellikle yüz yılı geçkin tarihiyle  tecrübe abidesi bir partinin (SPÖ) iç hesaplaşmalara tutuşması, Avusturya başta olmak üzere Avrupa’da siyasi kokuşmuşluğun boyutlarını göstermesi ve Avrupalı halkların neden aşırı sağa kaydığı sorusunun anlaşılması açısından önemli bir örnek teşkil ediyor.

Avrupa’yı İkinci Dünya Savaşı öncesi karanlık döneme döndürecek, ulusalcı, popülist ve ırkçı söylemler karşısında bir barış ve huzur birliği olan AB’yi ve içinde yaşayanları yaklaşan tehlikeden korumak için çalışmak yerine şahsi çıkarları uğrunda çaba sarf eden sözde sosyal demokrat ve liberallerin gerçek yüzünün görünmesi açısından da SPÖ’nün içinde bulunduğu durum ibretlik bir tiyatro gösterisini anımsatıyor.

-Aşırı sağ ile kadınlar mücadele edecek
Her iki beklenmeyen istifanın ardından Avusturya siyasetinde belki de en olumlu gelişme, iki partinin de başına genç ve dinamik iki kadının geçmesi denilebilir.

Beate Meinl-Reisinger’in NEOS’un genel başkan koltuğuna geçmesinin hemen ardından SPÖ’de ise başkanlık görevini Pamela Rendi-Wagner üstlendi.

Her iki şehirli ve sempatik kadın liderin Avusturya siyasetinde ne kadar başarılı olacağı şimdiden kestirilmezse de, siyasi dilin değişeceği yönünde önemli işaretler görülebiliyor.

Özellikle Meinl-Reisinger’in parti başkanı olmasıyla birlikte, bu partinin aşrı sağcı FPÖ’nün sosyal medya üzerinden yabancı ve Müslüman karşıtı paylaşımlarına tepki göstererek, suç duyurusunda bulunması, ülkede yaşayan Türklere yönelik adeta bir cadı avına dönüşen çifte vatandaşlık konusuna ilişkin içişleri bakanlığına soru önergesi vermesi gibi etkili adımlar hem aşırı sağcı partinin geri adım atmasına hem de çifte vatandaşlık gibi bazı olumsuz konular üzerinde yeniden düşünülmesi gerektiği fikrinin yaygınlaşmasına yol açtı.

Siyasi kariyeri yeni başlayan eski Sağlık Bakanı Pamela Rendi-Wagner de henüz gözle görülür bir ivme kat etmiş olmamakla birlikte selefine kıyasla daha sert bir muhalefet lideri olacağına ilişkin sinyaller veriyor.

Kim bilir belki de bu iki kadın lider verecekleri mücadeleyle aşırı sağcı koalisyonu dize getirecek.

Yorumlar (1)
Mustafa 4 yıl önce
Avusturya'da bu denli kaliteli analizler yapabilen gazeteci arkadaşların olması çok güzel... Yerinde bir yazı olmuş. Başarılarınızın devamını dilerim..