Analiz: STK’larımızın varlık gayesi kermeslerden mi ibaret?

Başkent Viyana başta olmak üzere eyaletler ve önemli şehirlerden küçük kasabalara kadar 100’lerce Türk sivil toplum kuruluşunun bulunduğu Avusturya’da söz konusu kurumların son yıllarda yaşanan gelişmeler karşısında büründüğü suskunluk, etkisizlik, herhangi bir varlık gösterememe durumu dikkat çekiyor.

ANALİZ HABER 24.11.2019, 14:42 Kaddafi Kaya
Analiz: STK’larımızın varlık gayesi kermeslerden mi ibaret?
© Adobe Stock/Symbol

(ANALİZ - KADDAFİ KAYA)- 300 bine yakın Türkün yaşadığı Avusturya’da irili ufaklı yüzlerce STK çeşitli başlıklar altında hem kendi insanına hem de yaşadığı ülkeye katkı sağlama adına faaliyetler yürütme iddiasıyla arz-ı endam ederken, yalnız belirli bir kesimin katıldığı, çoğunlukla halka ulaşmayan içe dönük etkinlikler ve kazanç getirisi yüksek kermeslerden oluşan faaliyetleriyle bu organizasyonlar, ister istemez akla, “döner büfeleri mi yoksa STK’lar mı daha etkili?” sorusunu getiriyor.

-Türk toplumu sözde derneklerden kurtulmalıdır

Kimi zaman yalnız bir üyeden ya da birkaç üyeden oluşan, çoğunlukla derneğin ismi ve başkanlık forsunu prestij unsuru olarak kullanmak isteyen ya da söz konusu dernek üzerinden devletin sunduğu bazı imkanları şahsi çıkarı için kullanma heveslisi kişilerin oluşturduğu sivil toplum kuruluşu görünümlü unsurlar, ülkede yaşayan Türk azınlığına katkı sağlamak bir yana, var olan önyargıları daha da derinleştirmekten, Türk toplumunun imajını zedelemekten öteye gitmiyor.

Uzun yıllardır varlık gösteren, büyük potansiyellere sahip, ciddi finans ve insan gücünü elinde bulunduran köklü oluşumlar ise  bilindik simalar, alışıla gelmiş etkinlikler ve “bana dokunmayan yılan istediği kadar yaşasın” kısır döngüsü içinde hareket ederek, potansiyelini, gücünü, etkinliğini ortaya koyamıyor.

-STK’lar toplumun sesi olmalı

Bir yandan dernek ve STK olgusunu prestij ve gelir kapısı olarak gören tıynetsiz kişiler diğer yandan yeniliklere kapalı, korumacı ve iç hesaplaşmaların çıkmazında sıkışmış oluşumlar, ne yazık ki son beş yıldır her konuda hedef tahtasına oturtulan Türk toplumunun sesi, soluğu ve sorunlara çözümler üretecek mekanizmalar olmaktan çok uzak bir görüntü arz ediyor.

Avusturya’da çoğunlukla mesnetsiz yalanlara dayalı Türk ve Müslüman topluma yönelik oluşturulan olumsuz havaya karşı sivil toplum kuruluşları etkili bir mücadele ortaya koyamamaktadır.

Türkiye’de yaşanan her hangi bir olay ya da Türk hükümetinin aldığı bir karar Avusturya’da yaşayan Türk toplumuna yönelik baskı unsuruna dönüştürülmek istenirken, Türklerin sosyal sistemi sömüren varlıklar olarak gösterildiği, onlarca yıl bu ülkenin kalkınmasına katkı sağlayan, binlerce işletmesiyle ekonominin canlanmasında hissedilir bir rol oynayan insanların olumlu yönlerinin yok sayıldığı, istisnasız bütün  siyasi parti ve basın kuruluşlarının başörtüsüne karşı derin bir nefretle yaklaştığı bir dönemde, STK’ların büründüğü sessizlik, tepkisizlik, buradaki vatandaşları üzmekten de öte karamsarlığa sürüklüyor.

-Göz yumulan her olumsuzluk, size hükmeder!

Yaşanan olumsuzluklar karşısında sesini çıkartamayan, mesnetsiz yalanlara gerekli cevabı veremeyenler, süreci başkalarının yönetmesine isteyerek veya istemeyerek izin verirler.

Yukarıda belirtilen özeleştiriler, gurbetçi hikayesinin başladığı yıllardan bugünlere kadar  onca imkansızlıklara rağmen sayısız olumlu işler yapmış ve yapmayı sürdüren şahıs ve kuruluşların emeklerinin göz ardı edildiği anlamına gelmediği gibi artık yeni bir sürece, farklı bir yaklaşıma ihtiyaç duyulduğu, özgüvensiz, geride duran, pısırık tutumların terkedilmesine yönelik samimi ve içten değerlendirmelerdir.

İnsanlık tarihinin tecrübeyle öğrendiği en önemli savunma stratejilerinin başında statükoyu korumak yerine mukavemet göstererek, hücum ve atak bir tutum sergilemek en başarılı savunma yöntemi olarak hayatın her alanında kabul görmüştür.

Sivil toplum kuruluşlarının haksızlıklar ve yanlışlar karşısında seslerini yükseltmelerinin yolu, birçok yeni yetme ve ergenin anladığı gibi elde bayraklarla sokağa dökülmek değil, rakibinin beklemediği hamlelerle, soğukkanlı, yapıcı ve hakikatleri gün ışına çıkartacak faaliyetlerle ancak mümkün olabilir.

-Avusturya’da sessiz çoğunluğa ulaşılmalı

Avusturya’da kronik ve hiçbir şekilde değişmesi mümkün görünmeyen yabancı ve Türk karşıtının bulunduğu kadar, Türk komşularıyla yaşamaktan memnun, ülkedeki yabancıları bir zenginlik olarak gören ve birlikte yaşamı önemseyen ancak popülist baskıların gölgesinde sesleri kısılmış yüzbinlerce insan var.

Her şeyi devletten ya da bir başkasından bekleme hastalığından hızla kurtularak, birlikte yaşam ülküsünü güçlendirmek için, popülizmin oluşturduğu ön yargıları kırmak adına inatla ve ısrarla daha fazla inisiyatif alınması gerekiyor.

Topluma öncülük ettiği iddiasına olan STK’lar öncelikli olarak üzerlerindeki bu ölü toprağı atmak suretiyle, bilindik kalıplardan sıyrılarak, öğrenilmiş ve öğretilmiş korkulardan kurtularak, potansiyellerinin ve güçlerinin farkına varmalıdırlar.

Her yalan, her mesnetsiz iddia, bütün karalama çabaları bir doğruyla, ısrarla ve yorulmadan savunulan hakikatler karşısında yerle yeksan olmaya mahkumdur. Önemli olan doğru yol ve stratejileri bulabilmektir.

İçine kapalı, kendi içinde ilginç hiyerarşileri olan, gücü ve pozisyonu altındakini ezmek için kullanan, her 10 kişiden 7’sinin başkan olduğu bir toplumdan ziyade, toplumsal çıkarların kişisel çıkarların üstünde tutulduğu, gençlerin kazanıldığı ve değer verildiği bir topluma dönüşmek en önemli öncelik olmalıdır.

-Farklı gruplarla ortak değerlere sahip çıkılmalı

Başta insanlığın yüzyıllar boyunca edindiği, din ve vicdan özgürlüğü, düşünce ve konuşma, kendi kültür ve değerlerini savunma özgürlüğü her şart ve koşulda kesintisiz savunulmalıdır.

Yalnız Türk ve Müslümanları ilgilendiren konular değil, diğer din ve etnik gruplara yönelik hak ve haksızlıklar karşısında da etkili bir tutum sergilemek, savunduğumuz değerlerin inandırıcılığı açısından önemli bir rol oynayacaktır.

Farklı etnik ve dini kökene sahip grup ve kuruluşlarla yapılacak ortak etkinlikler, bu ülkeye ait toplumsal sorunların işlendiği ve bizatihi yerli unsurların da katıldığı çalışmalar, dönerin dışında Türklere  dair hiçbir konuyu doğru düzgün bilmeyen bu topluma, Türkiye’ye ait değerlerin, kültürel zenginliklerin dikkat çekici bir yolla anlatılabilmesi, oluşturulan önyargıları kıracağı gibi karalama girişimlerini de boşa çıkartacak ve bu toplumun çeşitli kademelerinden yükselen sesler, yapılan haksızlıklara karşı duracaktır.

Yorumlar (0)